24 Temmuz 2012 Salı

MEVLEVİLİKTE ŞAMANİZM İZLERİ

MEVLEVİLİKTE ŞAMANİZM İZLERİ GÜNNUR YÜCEKAL ERMETİN (antropolog)—TÖRE YAYIN Önsöz Belh (bugün ki Afganistan)da doğan Mevlana ilk babası Bahaeddin ve sonra Şemseddin Tebrizi tarafından eğitilmiştir. Mevleviliğin tasavvuftaki yeri, Mevlevilik ve Mevlana Müslümanlık içinde tasavvuf ikiye ayrılır. Biri zahitliği, farz ibadetlerden başka nafile ibadetleri, bir lokma-bir hırka felsefesi ile tüm dünya nimetlerinden el çekmeyi (riyazet) ve bir hücrede tek başına ibadet ile inzivaya çekilmeyi (halvet) ön görmüştür. . Buna esmacılar denir İkinci zümre, Allah’a ulaşmak nafile ibadetle değil, aşk ve cezbe ile mümkün, bunun adeta anahtarı dans ve müzik ayrılmaz unsurlardır. Mevlanada çile anlayışı bile halvet ve riyazet şeklinde değildir. Mevlananın tasavvuf anlayışı ikinci sınıfa dahildir. Tıpkı ustasından em öğrenen kam adayı gibi hizmet şeklindedir. Mevlananın gerçek ismi Muhammed Celaleddin olup, Mevlana ve Rumi sonradan verilen isimlerdir. Mevla= Rab, Allah, Mevlana= bizim efendimiz, hürmet ifade etmek üzere hazret manasında da kullanılmaktadır. Rumi=Anadolu, Mevlana celaledin Rumi= Anadolu diyarının efendisi celaleddin Doğum yeri afganistanda eski büyük türk kültür beldesi belh. 30 eylül 1207. Bazı araştırmacıların tespitine göre 1182 dir. Annesi belh emirinin kızı, babaannesi harzemşahlardan türk prensesi, babası alimlerin sultanı ünvanı ile tanınmış bahaaddin, belhten göç ederek, Bağdat, Malatya, Erzurum, konyaya gelir. Bazı kaynakları babasının belhi terk etme sebebi olarak, harzemşah sultanına kızgınlığı gösterilir. Bu çağda mevlananın ergenlik çağında olduğu rivayeti ağırlık kazanır. Soylu bir aileden gelir. Mevlana, karamanda ünlü türk alimi lala semerkandinin kızı gevher hatun ile evlenir. Sultan veled bu evliliğin ürünüdür. Mevlana, şamda ve halepte tahsilini görür ve devrin en büyük ilim otoritesi haline gelir. Türk alimi seyyid burhaneddin , konyaya gelir ve burada mevlanaya 9 sene ders okutur. Mevlana Konya medresesinde müderrislik yaparken, bir gün derbeder görünüşlü, cezbe dolu bir türk devişi gelir. Gelen şeyh şemseddin-i tebrizidir. Mevlevi= mevlanaya mensup, mevlavilik tarikatına giren kişiye denir. Mevlananın sağlığında mevleviik tarikatı mevcut değildi. Aslında Müslümanlıkta da eski türk dininde olduğu gibi ruhbaniyet yoktur. Tanrı ile kul arasında aracı yoktur. Ancak yönünü bulamayan insanların, değer verdikleri kişilere duydukları güven ve inanç şeylerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mvelana inanan ve onu örnek alanlar, öldükten sonra Mevleviliği kurmuşlardır. Bazı kaynaklara göre sultan veled, bazılarına göre ise sultan veledden sonra tekke yaşamı başlamış. Mevleviliğin sultan veled ile iktidara bağlı hale gelmesi, çelebiler arasında post kavgasına sebep olmuştur. Şeyh tayini mevlanadan sonra babadan oğla geçen bir sisteme bağlanmıştır. Tabi bu aşamada eski türk dininden uzaklaşmıştır. Mevlevilerin diğer mutasavvıflardan farkları Mevlevilerde esma yoktur . esma ile değil de aşk ve cezbe ile ulaşmayı esas tutar. Mevleviliğin bu çağda rağbet görmesi, ruh dünyasını, dini ve manevi dünyayı, sadece bilinmezin ötesinde kelimelerle ve teoriyle değil, deneyimleme fırsatı vermektedir. Eski türk dini Eski türk dini bugün Şamanizm olarak adlandırılan ‘Ak Din’dir. Yaratılanlar yaratanla kopmaz, bir bütün oluştururlar. Ve tüm yaratılanlar, imgelerle, duyularla, simgelerle yüklüdürler. Ruslar bu dini küçümsemek için ilkel olarak ifade ediyorlar ama aslında ilktir, doğrudur ilkeldir. Kam kimdir? Kam eylemleriyle, kıyafetiyle, sözüyle, tüm varlığıyla, mitlerin simgesel bir ifadesidir. Kam toplumun kıyısında onlardan farklı, fakat onlar için çalışan bir olarak var olmaktadır. Tüm eylemi, topluluğun mitolojik olguları ve ritüelleri ile uyum içindedir. Kam bir ruhlar kılavuzudur. Kam aslında farklı unsurları kullanarak hem kendi bedeninde hem de ruhunda ve hem zihninde yolculuk yapmaktadır. Kam bu dünya ile öteki dünyayı birlikte görür. Ruh ve onun başına gelen şeyler ((dünyada ve ötesinde) kamın yetki alanındadır. Ruhu tehdit eden güçleri bilir ve bunların ruhu götürebileceği yerlere ilişkin bilgiye sahiptir. Kamlar öteki dünya tarafında atanmış yada seçilmişlerdir. Ak kamlar yalnız gökte ve başta aydınlık dünyasının hakimi ülgen olmak üzere, oradaki iyi ruhlarla kamlık ederler. Kara kamlar ise yalnızca yeraltının korkunç ruhunu temsil eden erlik ile ona bağlı ruhlar için tören yaparlar. Alt alem yolculukları en zor ve en tehlikeli olanlardır. Kara kamlar yeraltına iat enerjileri, çeşitli yöntemlerle yatıştırıp Zarasız duruma getirdikleri, bilinçlilik ve farkındalık sağladıkları ve bu şekilde kötüyü def ettikleri için onlar da insanlar için hayırlı işler yapmaktadırlar. Ak kamlar, kötü ve karanlık ruhlara ayin yapmazlar. Halk tarafında çok sayıldıkları halde halk daha ziyade kara kamlara müracaat ederler. Bunun sebebi karanlık dünyasında zarar görmek endişesinin daha ağır basmasıdır. Kişi henüz kam adayı iken ruhu, zaman zaman ruhlar tarafından alınır, kam atalar tarafından kamlığın sırları öğretilir. Mevlevilik ak kam özelliği gösterir. Çünkü Mevleviler sadece göğe yükselmektedir. Yer altı ve kötü enerjilerle hiçbir irtibat kurmamaktadırlar. Kam ve Mevlevi arasındaki yapı benzerliği Kamlar gerek kadın olsun gerekse erkek olsun mensup oldukları köyün üyesi olarak diğer insanlardan üstünlüğü yoktur. Mutasavvıf da kam da, kalabalıkta yalnız kalabilmek durumundadır. Olayların içinde yaşarken olayla olay olmamak ve yeri geldiğinde olayların hem içinde hem de dışında kalabilmeyi öğrenmelidir. Kendine yani duygu ve düşüncelerine kesin hakim olmayı başarmalıdır. Düşünce ve konsantrasyonun önündeki engellerin farkında olmalı ve bunları aşmaya çalışmalıdır. Yoğun çalışmasını sürekli kılmak için düşüncesini dağıtıcı eylemlerde bulunmamalıdır. Mevlevi de kam gibi hocası tarafından kendisine verilen uygulamaları eksiksiz ve abartısız yerine getirmelidir. Kam, Mevlevi gibi hem gören hem bilen ve de yapabilendir. Sadece teorik kısmını üstlenme gibi bir şansı yoktur. Hem bilmeli hem de uygulamalıdır. ‘ya göründüğün gibi ol yada olduğun gibi görün’ toplumda olduğu kadar tasavvuf kurumlarında görülen en büyük çarpıklık ve hastalık adına ‘riya’ denilen, inandığı gibi hareket etmeyiş, özü ile sözü bir olmayış, iki yüzlülük ve gösteriş gibi suni davranışlardır. Dinde odak noktası ruhlar olmaktan uzaklaşmış, ruhları göremeyen gözler dindarlığı şekille algılayabilir olmuşlardır. Mevlanaya göre de kama göre de din adamı olmak, gizli şeyleri gören gözlere sahip olmayı gerektirir. Mevlana divanı kebirde ‘gizli şeyleri gören gözlere sahip olana, her an senden şekiller, suretler görünmede’ sözüyle böyle bir göze sahip olmanın aranan özelliklerin başında olduğunu ifade eder. Kam ruhlarla, kaynakla, özle , ilgilenir. Kam tanrısal doğaya, sisteme ve evrenin işleyişine hakim olan kişidir. Bu sistemi anladığı için, olayları çözümleyebilir, bir olayın kaynağını ve olayın nereye varacağını isabetli bir şekilde kestirebilir ve sistem dışına çıkmaktan kaynaklanan sorunları hemen tespit edip onları tekrar tanrısal düzene sokarak sorunu çözebilmektedir. Örneğin, tanrıcılığa göre sağlık normaldir, hastalık doğal olanın yani tanrısal sistemin dışına çıkmaktan kaynaklanır. İyilik doğla olandır, kötülük doğal olandan ayrılan ruhun hastalanmasıdır. Kamlar da dolaşarak kendilerine en uygun enerjinin bulunduğu bölgeye yerleşirler. Burhan yılmaza göre Konya, troya-nemrut-gize üçgeninin açı ortasındadır. Kamlar genellikle emekleri ile geçinirler. Yaptıkları ağır işlere karşılık ya hiç para almazlar yada sembolik para alırlar. Kamın amacı mensup olduğu topluma hizmet etmektir. Mevleviler yalnız niyaz adı altında, tanıdıklarının ve bildiklerinin verecekleri parayı ve armağanları alabilirler. Ancak niyazın her hangi bir amaçla yada alanı ve vereni bir borç yada bir yükümlülük altına sokmak düşüncesiyle verilmemesi ve alınmaması gereklidir. Mevlevilerde bağdaş kurmak saygısızlıktır. Oturma daha çok diz çökme biçimi yada bir dizi alta alıp, diğerini dikme biçiminde olurdu. Tanrıcı Türkler arasında da diz çökmenin çok yaygın olduğunu bilmekteyiz. Mevlevi ayinleri de kam ayinleri gibi sevap kazanmak için yapılmaz. Amaç ruhun tanrısal boyutla iletişimidir. Türk dininde sığınmanın ötesinde, tanrıdan bir beklenti yoktur. Şems için inanç bir alış-veriş anlayışından çok ötedir. Şems şöyle demiştir ‘ Kuran’da tanrıya güzel amellerinizle ödünç verin buyuruyor. Tanrının ne ihtiyacı olur ki ona ödünç veresiniz’ ibadet bir sevap kazanma aracı değil, bir aydınlanma aracıdır. Zorunlu ibadetler yoktur. Dogmatizmden kaçınarak ruhun özgür ve özgün deneyimleri ile tanrıya ulaşması söz konusudur. Mevlevilikte de tanrıcılık gibi, tanrıya yakarış, dünyevi istekleri elde etmek için yapılan bir yalvarma olarak değil, manevi dünyaya bir sesleniş olarak yer almaktadır. Mevlevilerde, devri veledi sona erip de şeyh efendi postundan ilerleyerek el öptürmek için postun önüne çıkarken şu sözleri söyler ‘ gerçek varlığınızın çevresinde dönün, yaradılışınıza uygun hareket edin’ bu sözler önemlidir. Yaradılışa ters düşen durumlarda denge bozulmaktadır ve bozulan dengeyi yeniden tesis etmek tekrar yaradılışın özüne geri dönmekle mümkündür. Mevlananın ‘ azıksızlık, ölümle kulağımı bursa bile hürriyeti kulluğa satmam’ diyen sözler etrafında toplanan insanlara, padişahlara, beylere nasıl davrandığı, hür fikir ve özgürlükçü duruşu, kamın halk içinde ve hakanların karşısındaki duruşuyla tam paralellik göstermektedir. Mevlana kamlar gibi hiçbir zaman dini, bir sınıf haline gelerek, dini bir ideolojiyi temsil ederek iktidarı ele geçirmek amacını gütmemiştir. Mevlana, miskin, tevekkül içinde, terki dünya etmiş sufilerden çok farklı bir yerdedir. Görüşmelerimde akay kynyev’in ifadeleirne göre: bir ara Altay halkı çok kötü durumdaymış. Ve Altay dağlarına seslenmiş. Altay dağları uzun süre cevap vermemiş. Bir gün cevap gelmiş. Demiş ki ‘ siz bu duruma düştünüz çünkü insanları sözün gücüyle değil, silah gücüyle kendinize bağladınız. Tengricilik yeniden hakim olursa yeirn göbeği yeniden işlemeye başlar. Bunun için size bağatılar göndereceğim. Onlar pis, zavallı kılıkta gelecekler. Siz onları yok etmeyeniz, onlara kulak veriniz’ bu yaklaşım mevlevilikle de bağdaşmaktadır. Kelam, Mevlevilerde da büyük değere sahiptir ve onu gücü silahın üstündedir. Ayrıca değerin kılıkta değil, kılığı terk etmişte meydan çıkacağı inancı Mevlevilikte hakimdir. Alan araştırmam esnasında görüştüğüm kamlara ‘bu din ne dinidir, korku dini mi, saygı dinimi, sevgi dini mi?’ cevap saygı dinidir. Karşılıksız verme dinidir. Çünkü bir tanrıcı bir lokmayı ağzına atmadan önce onu ecdada sunar, bir yudum içmeden önce ruhlara sunar..bu hareket hep almadan önce vermenin sembolüdür. Mevlevilikte de tanrıcılıkta da mütevazilik ön plandadır. Büyüklük taslayan kamların bu hareketlerinin kendilerine döneceğine inanılır. Akay kynyev’in ifadesine göre, kurtsal yerler işaret parmağı ile gösterilmez. İşaret parmağı ile göstermek büyüklük taslamaktır. Çünkü işaret parmağını öğrenciler ve komutanlar kullanır. Beş parmağını ileriye doğru uzatarak göstermek uygun harekettir. Ak din inancına göre mutluluk saygıda, varoluşa saygıda yatmaktadır. Saygı, kökünde değer bilmenin yattığı, anlayış ve olgunluk gerektiren bir erdemdir. Türk, suya, yemeğe, güneşe, aya , her şeye anlamı dahilinde saygı gösterir. Örneğin yemeğin üzerinden geçilmez. Mevlevilikte de sadece ön araştırmada görülen esas saygıdır. Hüseyin top2un Mevlevi usul ve adap isimli kitabında ‘ …Mevlevi, yatarken, önce yastıkla görüşüp yatar. …her hangi bir kitabı okumak için alınca, görüşür, işi bitince görüşerek hafifçe bırakır…’ Delilik ve aşkınlık Anlaşılmamaktan muzdarip Bugün Mevlevi ayini, galata mevlevihanesinde, belli bir para ödeyerek, flaşlar patlayarak, çocukların gülüşleri arasında, sevgilinizle sarmaş dolaş izleyebilirsiniz. Kızılderili şaman ayinlerini de para ödeyerek, içsel anlama nüfuz etmeden tiyatral bir gösteri gibi izleyebilirsiniz. Sanat Her kam aynı zamanda bir sanatçı olmak zorundadır. Çünkü ruhları anlamak ve ruhu geliştirmek ancak bir sanatçının yapabileceği iştir. Kadın yada erkek kam ruhlara hitap edecektir. Sadece kendi dilini konuşan değil, herkese ve hatta bitki ve hayvanlara hitap edecektir. Ne kadar çok sanat dalına hakimse, o kadar güçlü olacaktır. Kamlar ruhların dilini bilirler. Lisanını hiç bilmediğiniz her hangi bir kama gidebilir ve onunla konuşabilirsiniz. Çünkü ruhun dili aynıdır. Kam ruhlarla muhatap olduğu için karşısındakinin ölü, diri, bitki, hayvan olması hiç engel teşkil etmez. Kam bize gözleri kapalı görmeyi öğretir. Cansız zannettiğimiz varlıklardan fısıldayan mesajları okur. Bu özellikler zaten bir sanatçıda olması gereken niteliklerdir. Kamın başlıca vazifesi, kaostan düzen oluşturmaktır. Ak din özü tedavi edicidir. Sanatın özünde de bu yapmaktadır. İkisi de ruha hitap ederek, bozulan dengenin önce ruhsal sonra fiziksel boyutunu tedavi etmeye yönelir. Ruha unuttuğu ama ait olduğu kaynağı hatırlatır ve onu aslına döndürür. Tekkelerde her dedeye ayrı bir hücre verilir. Dedeler hücrelerinde saz ve ayin öğrenebilirler, meşk edebilirler, el sanatlarıyla, hattatlık , tezhipçilik, tespihçilik, oymacılık, resim gibi islamın izin verdiği tüm sanat dallarıyla uğraşabilirler. Mevleviliğe giren, burada bir dedenin hizmetine verilir. Dede onun yeteneğine göre sanatsal alana sevk eder. Müzik Mevlevi müziğinde kullanılan bazı makamları incelersek: Rast makamı; beyne etki eder, baş kısmını etkiler ve bu bölgede ağrıların azalmasını sağlar. Irak makamı; çarpıntı ve sıkıntıya faydalıdır. Durgun ve zeka geriliği olanlarda faydalıdır Isfahan makamı; zihni açar, zekayı artırır, anıları tazeler, düzen verici Rehavi makamı; tüm baş ağrılarına faydası olup, Hüseyni makamı; Büzürk makamı Zengule malakamı Hicaz makamı; Buselik makamı; Zirefgend makamı; Nihavend makamı; İnsan mizacı ile musiki arasında ilişki kurulması, makamların zamana göre insanlara olan farklı etkilerinin belirlenmesi, milletlere, hastalıklara karşı gösterdiği tepkiye göre makamların tasnif edilmesi işlerinin sadece Osmanlı kültüründe aramak çok yanlıştır. Mevlevilerde de müzik, kamlarla aynı amaçla ayinin baskın bir parçası olarak kullanılmıştır. Şarkı Tanrıcılığın şarkıya bakışı dikkat çekicidir. Kam gücünü ve niyetini şarkısı ile dışa vurur. Sihirli şarkılar bilmek, kam olmanın gereklerindendir. Çalgılar Rahmi oruç’a katılmamak mümkün değildir. Süt sağarken hayvana ninni okuyan tek kültür olarak türk kültürünü görmek mümkündür. Çalgı aletlerinin kötü ruhları kovduğu inancı, müziğin insanın ruhundaki ve fikrindeki olumsuz enerjileri yok eden ve zayıflayan ruhu güçlendiren niteliğiyle alakalıdır. Müzik, kişinin ruhuna seslenir, onu çağırır ve uyandırır ve kuvvetli kılar. ‘Sümerlerde de kötü cinleri kovmak için davul kullanıldığını’ belirtir Ogün Atiila Budak. Mevlevilikte ney kamıştan yapılan ve kaplumbağa kemiğinden yapılmış baş-paresi olan, 7 delikli bir müzik aletidir. Ney çalmaya, ney üflemek denir. Kamil insanın sembolüdür. Kaplumbağa eski Türklerde oldukça önemlidir. Sonsuzluğu ifade ettiği için, bengü taşlar yani ebedi taşlar kaplumbağa figürünün üstüne dikilirdi. Kültigin, bilge kaan mezar külliyelerinde olduğu gibi hanedandan olan kişilerin yazıtlarında kaplumbağa şeklinde kaide bulunmaktadır. Kaplumbağanın kubbe şeklini andıran sırtı gök ve alt kısmıysa yerdir. Kaplumbağa bir astrolojik simgedir. Onun dört ayağının birbirini izleyişi, dört mevsimin hanekli bir biçimde birbirini takip etmesine benzetilir. Uzun ömürlü ve sabırlı oluşandan dolayı güçlü bir hayvan sayılmış ve refahın, barışın, mutluluğun işareti olarka görülmüştür. Kam adayının davul edinme sürecini Harald Braem ‘ateşin efendisi’ kitabında detaylı anlatmıştır. Davul ile kamın göğe çıkmakta kullandığı çok basamaklı dünya ağacı arasında köksel bir bağ yatmaktadır. Ayin sırasında kam davulunu çalmaya başlayınca, göğe çıktığı anlaşılır. Geçtiği yerlere göre de davul çalış biçimi değişir, temposu farklı olur. Benzer şekilde Mevleviler için de çalgı aletleri, vecde geçip, tanrısal alemle irtibatı sağlayan kutsal araçlardır. Şiir Soyut olsun, somut olsun algılanan her şey kelimelerle kodlanmıştır. Dans Kam ve dans adeta özdeşleşmiştir. Gök dansı sema Diğer dinlere hoşgörü Eşiğin kutsallığı Mevleviler eşiğe basmadan kapıdan girer ve çıkarlar. Girerken sağ ayakla ve çıkarken ise sol ayakla çıkılır. Kapında girerken kapı eşiğine basılmaması, eski türk inancında kalma bir inanıştır. Eşik saygındır, kutsaldır. Altayların verdiği bilgiye göre eşit, ataların omurgasıdır. Pir ve sahip Ruhsal yolculularda gök katlarına çıkan ve yer katlarına inen kam için göğe ve yere yaptığı yolculuklarda kaybolma riski hep vardır. Kama bu manevi derinliklerde rehberlik eden ruhlar vardır. Mevlana aynı anlayışa ‘ pir bul ki yolculuk, pirsiz çok tehlikeli, pek korkuludur, afetlerle doludur. Bildiğin ve defalarca yolculuk ettiğin bu yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsınız. Kendine gel! Hiç görmediğin o yolda yalnız gitme sakın…gulyabani sana zarar verir, yolunda alıkoyar. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler. Kötü ruhlu iblisin onlara neler yaptığını Kran’dan işit. Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yol< götürdü, felaketlere uğrattı. ’ demiştir. Hu çekmek Hu, Allah’ın isimlerinden biridir ve Arapçadır. Seslerin belli enerjilere ve güçlere sahip olduğu, kamlara tarafından bilinmektedir. Böyle bir özellik görülmesinden dolayı, bu ses kamlar tarafından ayinlerde kullanılmıştır. Nevzat Odyakmaz ‘ Mevleviler besmele yerine Hu yada destur derler’ İbadethane Ak din, tanrının evi veya Allah’ın evi diye adlandırılan ibadethanelere, bazı mekanların tanrıya ibadet için ayrılmasına karşı çıkmaktadır. Tüm veren ibadethanedir. Altay’da ifade edildiği üzere, türk için her bulunduğu yerdeki en yüksek yer ibadethanedir. Bu hissiyatı bariz şekilde mevlanada görmekteyiz. Mevlana ‘ niçin böyle cihan çevresinde başı dönmüş bir halde dolaşıyorsun! O senin dışında değil, sen kimi arıyorsun. Tanrı kabeyi kurdu ama onu kurdu duralı hiç gitmedi. Halbuki bu bedene yani bana Allah’tan başka kimse gelmedi’ şeklinde sözleri sıklıkla tekrarlamıştır. Benzer ifadeleri makalatta görmekteyiz. Kuş benzetmesi Ak dine göre kartal/ bürküt/ hotoy/kar akuş gibi isimlerle adlandırılan kuş önemli bir dini semboldür. Ergun candan ‘ yeryüzündeki kurt neyin sembolü ise, gökyüzündeki kartal da aynı sembolün karşılığıdır’ Kartal da kaf dağının kuşlarındır ve kutsaldır. Bilinmektedir ki tonyukuk, başlığında gerçek bir tanrısal damga olan iki başlı kartal taşımaktadır. Ruh anlayışı Tanrıcılıkta insan 3 enerjiden teşekkül etmiştir. Mesnevi ‘ birincinin yeri kemiklerdir. Olasılıkla kanda yer alan ikincisi bedenden ayrılarak yaban veya bal arısı biçimi altında ortalıkta dolaşabilir, her bakımdan insana benzeyen üçüncüsü de bir tür hayalettir. Bir insan ölünce üç ruhu ayrılır. Birinci ruh iskelette kalır. İkini ruhlar tarafından yutulur. Üçüncü bir hayalet şeklinde insanlara görünür’ Ruhlarla irtibat Kam vecd sırasında ruhları egemenliği altına alarak veya dostluklar kurarak ölüler ve doğa ruhlarıyla ilişki kurar. Bu ruhların hepsinin kişisel ismi, özel şarkısı ve kendine özgü simgesi vardır. Hayvan suretinde görünen ruhların bazıları hayvan pirleridir. Ruhlar bir şeyin suretine bürünerek göze görünürler aksi takdirde ruhların görünmez olduğu söylenir. İnanışa göre ruhların sadece sesleri duyulur. Ayrıca bu ruhlar ağaç, toprak, ateş olarak da ortaya çıkabilirler. Bilindiğinin aksine hayvan ruhları her zaman koruyucu yada yardımcı ruh olarak çoğunluğu teşkil etmemektedir. Mevlevilikte ruhlar alemiyle irtibat adeta bir sevgiliyle irtibat olarak anlatılmaktadır. Kam olabilmek için başlıca ve en değişmez ilke, kam olacak kişinin öteki dünya tarafından verilen kararla seçilmesidir. Bilgiye ulaşma Mevlevilikte ‘gerçek bilim dış görünümle değil, aşk ve coşkuyla elde edilir. Buna ledun ilmi denir. Bu bilim tanrının esin verdiği ve mürşidin öğreticiliğiyle, yol göstericiliğiyle bilinen gerçek bilgisidir. Bilginlik, insanın özünde bulunan bir yetenek, bir ustalıktır’ Mesnevi Ayinler Vecd Hassan ‘ kamın vecd hali, ruhların da vecd haline geçmesine neden olur ve toplum kamla birlikte kutsalla buluşuruz. Toplumu bir bütün olarak kutsala yönelttiği için bu vecd hali sosyal bir işlev yüklenmektedir’ Işık Dua Sayılar Dokuz sayısı—üç sayısı—kırk sayısı—dört sayısı Rubailer İslami klasik edebiyatta, tam bir manayı ihtiva eden ve dört mısradan meydana gelen şiire ve bu şiir tarzına rubai adı verilmiştir. Mevlana rubai tarzını çok sevmiş ve çok kullanmıştır. Demir Demirin bir sırrı vardır. Bir kamın giysisinde kemik şeklinde demir parçalarının bulunması da bu yüzdendir. Onlar kalıcılığı ve sonsuzluğu ifade eder. Bugün dahi demirbaş kelimesi, daimi değişmeyen eşya veya kişiler için kullanılmaktadır. Rüyalar Mevlevilikte rüya çok önemlidir. Derviş gelişme gösterip göstermediğini anlayabilmek ve kendindeki gelişmeleri analiz edebilmek için, önemli rüyaları ve algıladığı tecellilerini mürşidine arz eder. Tanrıcı görüşte de iki çeşit rüya vardır. Sıradan ve sıra dışı. Kamlar sadece sıra dışı rüya ile ilgilenir. Bu tarz rüyalar uyanıkmış gibi canlı ve güçlü görülen rüyalardır. Kadının yeri Ak dinde kadının önemli biri vardır. Kamlar özellikle bu dinin ilk dönemlerinde sadece kadınlardan oluşmakta idi. Mevleviliğe gelirsek, Gökpınarlının ifadeleriyle kadını cemiyetin önemli bir parçası olarak kabul etmektedir. Kadınlar rahatça sema meclislerine girebilmekte, birlikte sema etmektedirler. Mevlana kadının gizlenmesini, toplumdan ırak kalmasını doğru bulmaz. Mevlana mesnevide ‘ kadınlar akıllı kişiye galebe ederler, fakat cahil kişi onlara galip olur’ diye başlık atar ve sözü peygambere bağlar. ‘peygamber dedi ki: kadınlar akıllı kişilere, ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar. Fakat cahiller, kadına galebe ederler’ Eski Türklerde tek eşlilik esastı. Mevlana, islamın izin verdiği gibi birden fazla kadınla evlenmedi. Dağ Su Yeraltındaki cehennem Mevlana ‘ yürü iblis ol, yedinci kat yerin altında şeytanlık et’ beyitinde olduğu gibi, yerin altında yedi katman olduğu ve en son katmanda şeytanların olduğu, cehennemin bulunduğunu benzer ifadelerle ifade etmiştir. Yağmur ve Yada taşı Yağmur taşı, farklı lehçelerle ifade edilir. Kam yağmur yağdırır yada yağmurları sona erdirir. Eski Türklerin yağışa hakim oldukları hakkında bilgiye bir çok kaynakta rastlamaktayız. Eski arap gezgini Temin bin bahr, uygu Türklerinin topraklarına gider ve Yada taşı ile ilgili bilgi verir. ‘ onların ülkelerinde garip bir taş vardır. İstediklerinde onunla yağmur, kar, dolu yağdırıyorlar. Bu iş, onlar arasında çok yaygın olup, kimse bunu inkar edemez’ Bu taştan Osmanlıların da haberdar olduklarını yine tarihi belgelerden anlıyoruz. Marco polo, Türklerle karışan keşmirde de yada taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu yazar. Anadoluda hala bu rituele rastlamak mümkündür ancak aradaki tek fark yada taşının olmamasıdır. Ocak kültü Tedavi ve hastalığa bakış Kama göre hasta kişinin ruhu zarar görmüştür veya ruhu kayıptır. Hastalığın kökeni ruhta aransa da kamlar fiziğe yansımalarını tedavi etmek için ilaçlar hazırlar. Kam kişiyi bağımsız bir varlık olarak ele almaz ve onun içinde bulunduğu ortamın örf ve adetleri, yaşam şartlarına göre şekillenen ruh ve fizik yapısını göz önünde tutarak ve hastanın eskiye dayanan köklerini dikkate alarak, içinde bulunduğu durumu bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirir. Gizli dil Ak din inancına göre her ruhun ayrı bir dili vardır. Bu dili bilmek, o ruhu anlamak, onun düşünce ve hissediş tarzını bilmek demektir. Kam olma süreci Tasavvufda ve ak dinde, mürşitler arası telepatik irtibat vardır. Kutup adı verilen mürşit, diğer mürşitlerle sürekli ruhsal ve telepatik olarak irtibat halindedir. Sırra erme, ölüp-dirilme Sırra erme sağlayan ölüp-dirilme deneyimi, üst ve alt aleme yolculuğu kamın göreve yeni ve güçlenmiş bir şekilde girmesi için bedenin parçalanmasını ve yeniden bir araya getirilmesini içerir. Ölüp-dirilme esnasında kam, öteki dünyadaki sınamalardan geçer ve ruhundaki yetenekler ortaya çıkar. Sırra erme töreni Tasavvufda da, kam adayının kamlığa kabulünde yapıldığı gibi bir kabul töreni yapılmaktadır. Reenkarnasyon Tanrıcılıkta tenasüh vardır. Türkler ruhun ölümsüz olduğunu savunurlar. Bir insan öldüğünde ruhu başka bir bedene geçmektedir. Bir yaşamda hangi seviyede isek, öldükten sonra o seviyede bir yer edinir ve tekamüle kaldığımız yerden devam ederken yine daha önceki birikimlerimize ve borçlarımıza uygun düşen varlık kişi ve olaylarla karşılaşırız. Mevlananın reenkarnasyonu destekleyen sözlerine gelince; …… Ata kültü Türklerde atalar ile yaşayanlar arasındaki bağ ve iletişim mevuttur. Mevlevilerin, yol büyüklerinin kabirlerini ziyaret etmeleri, kendi şeyhlerini, büyüklerini ve din ulularını dolaşarak gönül almaları, onların feyzleriyle manen zenginlik kazanmaları Mevleviliğin önde gelen özelliklerindendir. Renkler Dünyada başka dillerde olmayan bir özellik Türkçede vardır. Dört kutsal yönü ifade eden dört renge bir manevi, bir de maddi anlamları ifade etmek üzere iki isim verilmiştir. Bunlardan kara= kuzey, al-kızıl=güney, gök=doğu, ak=batı yönlerini temsil eder. Kara Kara yel, kuzey rüzgarı demektir. Kuzeyin sembolü olmuştur. Aynı zamanda büyük, yaman anlamında kullanılmıştır. Mesela, Çağatay kültüründe kara çerik, büyük ve yürüyüş halinde olan ordu demektir. Altayli Türkler kara töz ile yer altındaki ruhları ifade eder. Kara renkli paçavra yada flama asılması, dedekorkut gibi önemli eserlerde yas olan evden söz edilirken ‘karalı göklü otağ’ tabiri kullanılır. Ak Gök, mavi tanrının sıfatı ise; beyaz yani ak da büyük iyi ruh olan bay ülgenin rengidir. Türklerde aklık, temizlik, arılık, ululuktur. Devletin adalet ve gücünü temsil eder. Hun ordusunda üst rütbeli subaylar beyaz giyerdi. Batı yönünün rengi aktır. Kırmızı Güneyin rengi. Ateş niteliklerini barındırır. Gök Tanrıcılar da gök kelimesi tanrı ile aynı anlamda kullanılır. Bu sebeple bütün türk dünyasında tapınakların, camilerin kubbeleri turkuaz-türk rengindedir. Doğunun simgesidir. İslam-ümmet; şaman-millet Ak din/tanrıcılık milli bir dindir. Ümmet fikrini içermez. Yani Türkler tanrıcıdır. Bir rumu tanrıcı yapma amacı taşımaz. Bunun hiçbir anlamı da yoktur. Çünkü zaten tanrı da tük tanırsıdır. Türkün anladığı tanrıdır. Onu başka bir millet anlamaz. Başka bir milletin tanrısı da, rus tanrısı vs şeklinde onun kendi anlayışında bir tanrıdır. Türkler tanrının birliğine iman etse de, tanrının her topluluğa yaklaşımı farklı olduğuna ve her toplumun da tanrıya yaklaşımı farklı olması gerektiğine inandıkları için asla başka topluluklara kendi inançlarını empoze etme fikrine kapılmamışlar. Çünkü önemli olan, başkalarının kendileri gibi inanmaları değil, kendi akıllarına ve ruhlarına neyin yatkın geldiğidir. Dede Tanrıcı bir öge olan dede müessesesi, alevi, bektaşı, Mevlevilikte vardır. Dede, din büyüğü, ruhani önder olarak kabul edilir. Anadolu da dede olmanın en önemli özelliği, dede soyundan gelmektir. Kamlarda kam olmanın en temel koşulu, kam soyundan gelmektir. Kehanet Enerji aktarımı Usta çok çeşitli yollarla, kendi manyetik tesir alanını öğrencisine veya bazı nesnelere aktarır. Bunun için nefesini ve öpüşünü kullanabilir. İnsanların öpüşmesinde mana da budur. İslamda Türkler arasında tu tu tu maşallah şekline bürünmüştür. Sadece insanlara değil, tesiri bir nesneye de aktarabilir. Makas yada bıçağın elden ele aktarılırken tu denmesi adetinin izi bu eski inançta yatmaktadır. Metale aktarılan enerjinin artı veya eksi olması ile o metali alan kişiye, aynı enerji geçmesiyle ile etkilenecektir. Mevlevilikte, üfleme, öpme tesir aktarma yöntemlerini sayabiliriz. Mevlevilikte, karşılaşan iki mevlevi baş keserek selamlaşır ve sonra karşılıklı olarak birbirlerinin ellerini aynı zamanda öperler. Buna görüşme denir. Kutup Türkler inanılan; dünya kutup yıldızına dünyanın ortasından bir demir dağın üstünde kutup yıldızına kadar uzanan bir demir ağaç ile bağlanmıştır. On iki hayvanlı türk takvimi. Türkler dünyanın ve göğün bir merkez etrafında döndüğüne inanır. Bu merkeze bazı yerlerde göğün kapısı denir. Bu kutup yıldızının olduğu yerdir. Türklerde her insan konutundan bir orta direk bulunur bu direk ekseni simgeler. Bu direk sayesinde her ev dünyanın eksenine yansıtılır. Böylece her ev, katlara seyahatin yapılabileceği kutsal mekanlar haline getirilmektedir. Kubbeli bir çadıra benzetilen gökyüzünün ortasındaki bu yıldız, çadırın ana diğerinin yurdun kubbesini tuttuğu gibi gök kubbeyi tutmaktadır. Bunun için, kutup yıldızına demir kazık adını vermişlerdir. Uygurlar ise altın kazık derler. Kam ayinin de olduğu gibi mevlevi ayninde de kutup noktası denilen bir yer bulunmaktadır. Tuz Eski Türklerde çadırı kötülüklerden korumak için, etrafına tuz dökülür. Ayrıca nazar değmiş birinin etrafında tuz dolaştırılır ve sonra bu tuz ateşe atılır. Eğer ateşe atılan tuz pat pat diye ses çıkarırsa, nazar değdiren kötü enerji yanarak ölmüş demektir. Mevlevilerde de tuzun önemli biri bulunmaktadır. İsim Eski türk geleneklerinde bir gencin isim alması hiç kolay değildir. Baştan geçici bir isim verilse bile daha sonra gerçekleştirdiği bir başarıya göre isim verilirdi. Hatta her yeni başarıdan sonra toplumda öne çıkan gençlere yeni bir isim daha verilirdi. Bu nedenle tarihi kayıtlarda kimin kim olduğunu tespit zor olmaktadır. Bu gelenek Osmanlıda da sürmüş. Fatih ismi, istanbulu aldıktan sonra verilmiştir. Süleymana da kanuni ismi sonra verilmiştir. Türk isimlerinde kadın ve erkek farkı yoktur. Nazar Seyahat Kam dayının ve bazı kamların sürekli seyahat ettiklerine şahit olunmuştur. Dünyanın farklı yerlerinde farklı enerjiler vardır. Kendisine uygun enerjiyi bulmak isteği bu yolculukların bir nedenini teşkil eder. Ayrıca bu yolculukların kam olma sürecinde gerçekleşmesi, onun kendini keşfetmesi için çıktığı içsel yolculuğunun dışa yansıması olarak görülebilir. Pilav Eskiden beri Türklerin bayram, nevruz, ölüm yemeği gibi özel günlerde yemek olan pilav, mevlevi sofrasında da önemin korumuştur. Nevruz (Ergenekon bayramı) Nevruz sadece yeni yılın gelişi değil, doğanın ve insanın uyanışı ve arınışını simgeler. 21 martta kutlanan türklerin orta asyadan getirdikleri bu gelenek, Sünni Müslümanlarca kabul görmemiştir. Fakat Mevlana için nevruzun kutsallığını koruduğunu anlamaktayız. Şems mevlanayı neden etkiledi Kamlık, Mevlevilik ve cinsiyet Kıyafet, kamın giyimi—cübbe—başlık—kamçı—maske—asa—kuşak— Mevlevi kıyafeti Astroloji Eski Türklerde astroloji Mesnevide bulunan astrolojik ifadeler Elementler Ateş Hediye Ölüm Eski Türklerde ölüm Olağan durumlarda cenaze töreninde kam bulunmaz. Ölünün cenaze töreninden 40 gün sonra hala ölünün evinin çevresinde dolaşmağa devam ettiği durumlarda kama başvurulur. Bu olayın nedeni tatminsiz, gözü açık gitmiş ölüler. Kırk gün sonra ölü evinde, hala ölümün etkisi hafiflemediyse, ve bu ciddi sorun teşkil ediyorsa da o zaman devreye girer. Cenaze kaldırılması Çok çeşitlilik göstermektedir. Yakmak da vardır. Mumyalamak.

1 yorum:

  1. saçma sapan konuşmayın çok tutarsız bir yazı olmuş ben de bir türküm ama reenkarnasyona inanmıyorum ve çevremde de inanan hiç görmedim reenkarnasyon dediğin ruh hastalığı olayı birkere kuranı kerim ile çelişiyor her insan kendi amelinden sorumludur ve kimse kimsenin günahından sorumlu değildir. Haşa Allah'ın başka beden yaratmaya gücümü yetmiyordu çok düşüncesizce bir yazı olmuş siz daha türkleri ve Allahın dinini tanımadan nasıl bölye bir yazıyla insanların inancıyla oynarsınız.Sizler de ayşe kulin gibi mevlanayı işlerinize alet ederek hem onu hemde dini kirletmeye çalışan bir topluluksunuz...............................

    YanıtlaSil