9 Temmuz 2012 Pazartesi

FATİH KANUNNAMELERİ

PROF AHMED AKGÜNDÜZ OSMANLI KANUNNAMELERİ VE HUKUKİ TAHLİLLERİ 1. KİTAP İKİNCİ KISIM FATİH SULTAN MEHMED (II. MEHMED) DEVRİ KANUNNAMELERİ 1451-1481 1-Kanunname-i Ali-i Osman adını taşıyan Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi 2-Kanun-i Padişahi ünvanını ihtiva eden umumi Kanun-i Osmani 3-Kanunname-i Kitabet-i Vilayet yani Tapu Kanunnu 4-Muhtesiblere verilen Kanun 5-Gümrük Kanunnamesi 6-Darnhane Kanunnamesi KANUNNAME-İ AL-İ OSMAN BAB-I EVVEL 1. Bilgil ki, evvela vüzera ve ümeranın başı vezir-i a’azan’dır. Cümle ümurun vekil-i mutlakıdır. Ve malımın vekili defterdarımızdır. Vezir-i azam cümleye nazırdır ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i azam cümleden mukaddemdir. 2. Ve Şeyhülislam ülemanın reisidir. Ve muallim-i Sultan dahi kezalik serdar-ı ülemadır. Vezir-i azam anları riayeten üstüne almak ve münasibdir. Amma müfti ve hoca sair vüzeradan bir nice tabaka yukarıdır ve tasaddur dahi ederler. (Fatih devrinde şeyhülislam ta’bidir. Kazasker bu dönemde daha üstündür.) 3. Ve bir cemiyet-i ali ve bir mecma-i ahali olsa ehl-i divana aherden adem karışmasun. Evvela vüzera, anlardan sonra kadıaskerler, andan sonra defterdarlar veanlardan aşağa yeniçeri ağası ve sair özengi ağaları mir-i alem ve kapucıbaşı ve mirahur oturur. (Divan-ı Hümayuna katılacak üyeler tanzim edilmiştir.) 4. Mal defterdarlarım Asitane-i Saadet’imde olan ağalarımdan yukarudurlar ve yukaru otururlar. Ve cümle sancak beğlerinden yukarudurlar ve yukaru otururlar. Altı kere yüz bin akçelik beğ dahi anlardan yukaru otururlar ve beğler deftardarların altına otururlar.(Fatih döneminde Rumeli ve Anadolu defterdarları olmak üzere iki defterdar vardır ve Rumeli Defterdarına Başdefterdar denilmektedir) 5. Ve yeniçeri ağası sair ağaların büyüğüdür. Baş yeniçeri ağası, anın altına mir-i alem, anın altına kapıcubaşı, anın altına mirahur, hala mirahur Devlet-i Padişahide iki olmuştur. Mirahur-ı sani altına çakıcıbaşı, anın altına çaşnigirbaşı, anın altına çavuşbaşı, anın altına kapıcubaşı kethüdası, anın altına cebecibaşı, anın altına helvacıbaşı, anın altına topçubaşı oturur.(kapıcubaşı, saray kapıcılarını amiridir. Vali, vezir vb devlet adamlarının cezalarını infazla görevlidir. Mir-ahur, padişahın arabalarını korumak ve sfer-i hümayunda içoğlanlara beygir vermekle görevliydi. Çakırcıbaşı,Osmanlı devletinde padişahın maiyetinde bulunup birlite ava giden yahut saray için av kuşu yetiştirenlere çakırcıbaşı denirdi. Çaşnigirbaşı, saray mutfak hizmetleirni yürüten çaşnigirleirn başıdır. Sipahioğulları ağası, sipah denilen ve Fatih devrinde teşkil olunan kapıkulu süvarilerinin birinci bölüğünün ağası ve zabitidir. Beyzadelerden ve sipahi oğullarından teşekkül eder. İkinci bölüğe de silahtar bölüğü denir, başlarına silahtar ağası ünvanı verilir. Her iki bölük yukarı bölükler diye anılır.Çavuşbaşı, merkezi hükümette bulunan ve günümüzdeki icra memurları, emniyet görevlileri ve kısmen de savcının vazifesini ifa eden Dergah-i Ali çavuşlarının başıdır. Divan-ı Hümayunun intizamından da sorumludur. Kapıcubaşı Kethüdası, Bab2üs Saadet dışında Topkapıdaki bütün kapıcıların en büyük amiridir. Divan-ı Hümayunda bulunarak hizmet eder ve sadrazamla padişah arasındaki yazılı ve sözlü münasebetleri tedvir ederdi. Cebecibaşı, Hazarda silah imalatı, tamiri ve muhafazası hizmetleriyle, seferde ise askeri mühimmatın yerlerine ulaştırılması görevleri olan yaya kapıkulu ocaklarında cebeci denilen askeri sınıfın reisidir. Bunlar ulufeli askerlerdi. Helvacıbaşı, saray mutfağı halkından olan ve havla, şurup gibi tatlıları hazırlamakla vazifeli bulunan helvacıyan-ı hassa bölüğünün reisidir. Topçubaşı, kapıkulu ocalarının yaya kısmından olup, top dökme ve kullanma hizmetlerini ifa eden bölüğün başıdır. ) 6. Ve Divan-ı Hümayunumda sadrda oturmak vüzeranın ve kadıaskerlerin ve defterdarların ve nişancıların yoludur. Evvela vüzera oturub, bir canibe kadıaskerler, anların defterdalar otururlar ve ol bir canibe nişancı oturur. 7. Ve nişancının mertebesi, eğer vezaret veya beğlerbeğlik ise defterdalara tasaddur eder. Ve sancak ile nişancı ise defterdarlardan aşağa oturur. Elkabı defterdarlar elkabıdır ve mertebesi anlar mertebesidir. 8. Ve mal defterdarlarım şah-zade lalalarının üstüne otururlar. 9. Ve hilat ve kışlık ve yazlık ve ekmekde vüzera ve kadıaskerler ve defterdarlar beraber gibidirler 10. Ve suffa-i Divan-ı Alide oturmak beğlerbeğlerin yoludur ve beğlerbeğiler vüzera altına, defterdar kadıaskerler altına otururlar. Sancak beğleri taşrada oturular. 11. Ve cümle mal deftedarlarım gerek Asitanemde ve gerek memalik-i mahrusamda olalar, mertebede, oturmakda ve elkabda beraberdirler. 12. Ve beğlerbeğiler, vüzeradan bir tabaka aşağıdır ve taht kadılarına tasaddur ederler. Ve İstanbul kadısından gayrısı defterdarlımdan aşağa oturur.(taht kadılarından kasıt, İstanbul, Edirne, bursa kadılarıdır) 13. Ve bizzat rikab-ı hümayunuma sahib-i arz olanlar vüzeram ve kadıaskerlerim ve defterdarlarım ve yeniçeri ağası ve iç halkından kapu ağası ve odabaşı ve hazinedarbaşı ve kilercibaşı ve Saray-ı Amire’min ağası sahibi arzdır. Amma kapuağası olan ihtiyar başdır. Ekseriya odabaşı ve kapuağası arz etmek gereklidir. Ve name ile arz etmek cümle beğlerbeğilerin ve ümeranın ve kuzatın yoludur. Bizzat arz etmek mertebesi alidir. (Kapı Ağası yahut Bab’üs Saadet Ağası, Osmanlı sarayında çalıştırılan hadımağlarının reisidir. Hadımağaları iki gruba ayrılır. Zenci veya Habeş olan Harem ağaları ve beyaz olanlara ise ak ağalar yahut ak hadımlar denir. Odabaşı, Enderun veya iç ağaların birincisidir. Padişahın elbisesini giydirmek ve soymakla görevliydi. Hazinerdarbaşı, iç ağaların ikincisidir. Hazineyi muhafaza ile görevlidir. Akağalardan tayin edilir. Kilercibaşı, iç ağaların ücüncüsüdür. Mutfak masraflarına nezaret eder.) 14. Ve beğlerbeğlik dört kimsenin yoludur. Mal defterdarlarımın ve beğlik ile nişancı olanın ve beşyüz akçe kadıların ve dörtyüz bin akçeye varmış sancak beğlerinin yoludur. Ve sancak beğleri cümle ağaların üstünde otururlar. 15. Ve nişancılık, dahil ve sahn müderrislerinin yoludur.Mal defterdarlığından nişancı olsa evvel beğlerbeğlik hükmü ile olur ve reisülküttab nişancı olsa sancak hükmü ile olur.(nişancıların ilmiye sınıfında olması şartı vardır. Böylece nişancılar hem kanun kaleme alırlar hem de devletin iç ve dış yazışmalarını yürütürler. Sonradan ulemadan tayin usulü terk edilmiş. İlmiye sınıfında olma şartının 16.yy başına kadar devam ettiği göz önünde bulundurulursa Fatih, II Beayezid, Yavuz, Kanuni’nin ilk dönemlerinde, kanunnamelerin tamamen müftü, kadı yahut yüksek ilmi mertebeye sahip hukukçular tarafından kaleme alındığı anlaşılır) 16. Ve mal defterdarları sancak kabul etse dörtyüzellibin akçe ile verilür. Ve yeniçeri ağasına ve sair özengi ağalarına dörtyüz otuzbin akçe ile verilür. Ve dörtyüz binden ekiskli sancak beği beğlerbeği olmaz. Ve Asitanem’den Daru’s-saadetim ağaları sancağa çıksa dörtyüzbin ile çıkar. 17. Ve Divan-ı Hümayunumda taamda vezir-i azam ile başdefterdar yer ve sair vüzera ile defterdarlar ve nişancı ve kadıaskerler başka yerler. Ve mal defterdarlarının ve beğlik ile nişancıdan vezir dahi def’aten almak yoldur ve kanunumdur. Vezir-i azam önünden kalkan ta’m çavuşbaşın yoldaşlarıyla verilsün. Ve olbir vüzera önünden kalkan ta’am reisülküttaba neferatiyle verilsün. Ve kadıaskerler önünde kalkan ta’am kapucılar kethüdasına verilsün. 18. Çavuşbaşı ve reisülküttab ve kapucılar kethüdası hizmetkarlardır. Divanda oturmazlar. Ve ağalardan mir-alem ve kapucıbaşı gelmek lazım gelse anlar dahi oturmazlar. Ve bir maslahat içün ma’zul beğlerbeğiler girse veya ma’zul beğler girse, ma’zul beğlerbeğiler vüzera altına nişancı altına ve ma’zul beğler dedterdarlar altına oturalar. Ma’zul beğlerlbeğiler eğer yoluyla mansıblardan gelmiş mal defterdarlığından veyahud özengi ağalığından olmuş beğlerbeği ise oturalar. Ve hizmetkarlarına mücevveze giydirmek vüzeranın ve kadıaskerlerin ve dafterdarların yoludur. Ve beğlerbeğiler ve sancak beğiler üsküfleri yürütmektir. Ve selam çavuşu vüzeraya ve dafterdarlara tayin olunmak gerekdir. Ve tuğray-ı şerifi her vezir çeküb nişancıya yardım etmek kanunumdur. 19. Ve başdeftedar cümle malımın nazırı olub, umur-ı alem ana müfevvazdır. Anın izni olmadan bir akçe ne dahil ne haric-i hazine ola. Ve anın kadri Rumeli beğlerbeği ile beraberdir. Ve cümle mal defterdarları malımın vekilleridir. Kabzu bastı anlarda müfevvazdır. Ve cümle küttabın azl ü nasbı anlara müfevvazdır.Ve cümle umur-ı saltanatı vezir’i azam, sair vüzera ile ve defterarlarım ile müşavere ederler. Anlardan gayrı kimesne vakıf olmaya 20. Ve tuğray-ı şerifim ile ahkam buyurulmak üç canibe müfevvazdır: Umur-ı aleme müteallik ahkam umuma vezir-i azam buyuruldusu ile yazıla. Ve malıma müetallık olan ahkamı defterdarlarım buyuruldusu ile yazalar. Ve şer-i şerif üzere deavi hükmünü kadıaskerlerim buyuruldusu ile yazalar. Ve baş defterdarlarım dahi umurunu vezir-i azam ile müşavere edeler. Umur-ı mahfiyyeyi vezir-azam sani dahi duymaya. 21. Ve evladımdan vefat edenlerin meytine vüzeram ve kadısakerlerim ve defterdarlarım hazır olalar. 22. Ve mal defterdarları baş defterdar olmak yollarıdır. Ve defeterdarlığa üç payeden çıkalar: evvela defter emini ve şehr emini defterdar olmak kanunumdur. Ve üçyüz akçe kadı dahi defterdar olmak kanunumdur. Ve üçyüz akçe kadı dahi beşyüz akçe kadı mertebesindedir. Ve hala üçyüz akçe kadı bir kimesne vardır. Üçyüze vardıktan sonra mal defterdarı olmak kanunumdur. Ve reisülküttab dahi riayet olunursa defterdar olmak kanunumdur. (Bu maddede Osmanlı maliye teşikilatının esasları vaz’edilmektedir. Osmanlı mali teşkilatının başına defterdar; merkezdeki kapı defterdarları, taşradakiler ise kenar defterdarları ünvanı verildiğini;Fatih zamanında Rumeli ve Anadolu defterdarları olarak ikiye çıkarıldığını; Defter emini, has, zeamet ve tımar konuları başta olmak üzere araziye ilişkin işlemleri yürüten defterhane dairesinin en büyük amiridir. Şehremini, tazminatın ilanına yakın zamana kadar, sarayda yapılan inşaat masrafları ve saray görevlilerinin maaşları başta olmak üzere, sarayın giderlerine bakan bir memur manasını ifade eder. Reis’ül -Küttab, şimdiki dış işleri bakanı demektir. Katiplerin reisi manasına gelen bu kelime, 12yy sonlarına kadar, Divan-u Hümayun katiplerinin reisi olan zata unvan olarak verilmişti. Divan foksiyonlarını kaybedince Reis Efendi adılyla nüfüzu arttı, harici münasebetlerden sorumlu tutuldu ve nişancılara tekaddüm eyledi. 1836 yılında ilga olunarak, yerine Hariciye Nezareti kuruldu 23. Ve meratibde defteri emini, anun altına şehri emini, anun altına reisülküttab otururlar. Ve şehr emini yüzyirmi akçe ulufe mutasarrıf olur. Küttab meratibinde reisülküttab, anun altına yeniçeri katibi, anun altına rüznameci, anun altına sipahiler katibi, anun altına mukabeleci ve mukataacı, anun altına tezkireci, anun altına reis katibleri oturur. Yukaruda mezkur olan küttab hace makamındadır. Anlar Divan’a uzun yenli üst kaftanlı ile geleler. Reis katibleri neferdir ve bu zikr olunan küttabın azl ü nasbı defterdarlarıma müfevvazdır. Anların hüddamıdır.(yeniçeri katibi,yeniçerilen ve acemi ocağı halkının maaş ve künye defterini tutan efendi dairesinin reisidir. Ruznameci, günlük gelir ve giderlerin yahut vukuatın kaydına ait defterleri tutan memurlara denir. Sipahi katibi, kapıkulu süvarilerinin maaş defterleri ile saray ağalarının maaş defterlerini kontrol eden kalemin reisine denir. Mukabeleci, maliyede gelir ve gider hesaplarını karşılaştıran ve askeriyede ise yoklama muamelelerini yapan memur denir. Mukataacı, devlete ait ir gelirin belli bir kira karşılığı kiralanması demek olan mukataa işlemini yürüten memur. Tezkireci, Divan-u Hümayunun yazı işleri ile meşgul olan memur.) 24. Ve ulufeli müteferrika çaşnigirlerden mukaddemdir. Çaşnigirlerden sonra tımar müteferrikasıdır. Anlardan aşağı çavuşlardır. Çavuşlar ile katibler kangısı eski ise ana itibar olunur. Ve çavuş ve katip tımarı serbesttir. Ve ulufe müteferrikalarının yolu tımar defterdarlığıdır. Tımar defterdarlarının yolu defter kethüdalığıdır. Ve Rumeli’nin defter kethüdası riayet olundukta mal defterdarı olmak caizdir. Ve reis katiblerinin yolu hazine katibi olub mukataacı ve muhasebeci olmak kanunumdur. (Müteferrika, hükümdarla vezirlerin ve diğer devlet erkanının maiyetinde hademe nevinden olan bir kısım hizmet erbabına denir. Çaşnigir, sarayda sofra hizmetlerini gören hademelere denir. Çavuşlar, Osmanlı devletinin merkezinde icra ve infaz memurluğu, savcılık, muhzırlık, emniyet gibi bir çok hizmetlerde bulunan memurlar. Tımar defterdarlığı, tımar işlerine bakan mal memurları, Defter Kethüdalığı, arazisi tımar, zeamet ve has olmak üzere tefrik olunan eyaletlerde zeamet işlerine bakan daireye denir.) 25. Ve sahn mollaları makam-ı mevleviyettedir. Anlar cümle sancak beğlerine tasaddur ederler. Ve dahil müderrisi ve haric müderrisi dahi makam-ı mevleviyettedir. Ve harici ve dahil ve sahn ellişer akçe ile olur. Haliya bina eyledüğüm medaris-i aliyyeye sahn deyü isim konulmuştur. Sahndan beşyüz akçe Ayasofya Medresesinden dahi kezalik böyle vusül bulunur. Ve ibtida danişmend, ba’dehü mülazım olur. Sonra yirmi akçe medreseye, andan yirmibeş, andan otuzbeş, andan kırk, andan kırkbeş, andan elli akçeye vasıl olur. Elli akçe müderris cümle ağaların üstüne oturur. Sahn’a vardıktan sonra beşyüz akçe kadı olub, andan kadıasker olurlar. Darü’s Saltanat’ım kadısı beğlerbeğiler ile beraberdir. Ve İç-İl’de yirmi akçe müderris kadı olsa, kırkbeş akçe ile olur. Ve üçyüz akçe kadı makam-ı mevleviyette karibdir. Sair yüzeli akçe kadılar, defter kethüdalarının ve alay beğlerinin üstüne otururlar. Amma ki ikiyüzbin akçe sancak dahi olursa altına otururlar. Mansıbı üçyüz varmayınca mal defterdarlığına müstehıkk olmaz. Ve dahil mollalarına dahi mal defterdarlığı ve nişancılık verilmek sahn müderrislerine dahi kanunumdur.( Sahn mollaları, Sahn-ı seman medresesinin müderrisleri. Sahn Fatih külliyesinin bir diğer adıdır. Fatih’in medreselerine sahn-ı seman denilmektedir. Sahn kelime anlamı ile düz ve orta yer şeklindedir. İç-İl, Anadolu’nun güneyindeki ma’ruf bölge değil, İstanbul, Edirne, Bursa gibi merkez medreseleri kasdolunmaktadır.) 26. Vezir-i azam oğulları altmış akçe müteferrika olalar ve sair vüzera oğulları elli akçe müteferrika olalar. Ve nişancı oğulları dahi kezalik kırkbeş akçe ile müteferrika olalar. Ve beğlerbeği oğulları dahi kırkbeş akçe müteferrika olalar. Ve sancak beği oğulları otuzbin akçe zeamat ala. Ve çavuş oğullarına onbin akçe tımar verile. Ve ebna-i mevali izamdan müfti efendi ve hoca efendi oğulları altmış akçe şehr emininden ulufeye mutasarrıf olalar. Ve kadıasker oğulları kırıkbeş akçe ulufeye mutasarrıf olalar. Ve taht kadısı oğulları otuz akçe ulufeye mutasarrıf olalar. Ve şah-zade hocası oğlu dahi otuz akçe ulufeye mutasarrıf olalar. Ve sahn mollası oğlu yirmi akçeye mutasarrıf ola. Ve yeni mülazım, zeamet istese yirmibin akçe zeamet verile. 27. Vezir-i azam altıbinden bir eksük tımar bila-arz vermesi kanunum olmuştur. Ve kadıaskerlerim selatine müteallık olmayan cihatına iki akçelerin bila-arz verilmeğe memur olsunlar. Ve deftedarlarım hazine-i amiremden iki akçeyi bila-arz vermeğe memur olsunlar. Ve etrfada beğlerbeğiler tımar ve zeameti tevcih edüp arz etsünler. Arzları makbul olsun. 28. Ve yılda bir kere rikab-ı hümayunuma defterdarlarım irad ve masrafım okuyalar. Hil’at-ı fahireler giydirile.. Ve elli akçe müderris reisülküttaba ve defter eminine tasaddur ede. Ve defter emini, şehr emini bölük ağalarına tasaddur ede. Amma defter emini payede defterdara karibdir. Şehr eminine ve reisülküttaba tasaddur ede. Ve defterdarlarım mal-ı miriye hizmet eden kimesnelere yollarına göre çavuşluk ve sipahilik ve katiblik, her kişinin istihkakına göre arzetmeğe memur olsunlar. Ve sancak ve zeamet dahi lazım gelürse arz ersünler. 29. Ve yeniçeri taifesine her yıl beşer zira’laciverdi çuha ve otus iki akçe yaka akçesi ve her birine başına sarmağa altışar zira’astar versünler. Ve yayabaşılarına beşer zira’sobraman çukası versünler.(çuka, çuha da denir, yünden yapılmış elbise.) Bu kadar ahval-i saltana nizam verildi. Şimdiden sonra gelen evlad-ı kiramım dahi ilaha sa’y etsünler. BAB-I SANİ UMUR-I SALTANATA MÜTEALLIK TERTİB Ü AYİN BEYANINDADIR 30. Evvela bir Arz Odası yapılsun. Cenab-ı şerifim pes perdede oturub, haftada dört gün vüzeram ve kadıaskerlerim ve defterdarlarım rikab-ı hümayunuma arza girsünler. Divan’a her gün vüzeram ve kadıaskerlerim ve defterdarlarım geldikde, çavuşbaşı ve kapucılar kethüdası önlerine düşüb istiklal etsünler. Ve bazı mesalih içün benden taşraya haberi kapu ağası kapucılar kethüdasına söylesün ve ol dahi vüzerama ve kadıaskerlerüme ve defterdarlarıma söylesünler. 31. Ve Has Oda dahi yapılmışdır. Otuziki aded has oda oğlanı ile içinde biri silahdar ve biri rikabdar ve biri çukadar ve biri tülbend oğlanı ola. Ve oda oğlanlarının zabtı odabaşısına müfevvazdır. Silahdar dahi acemilere sille çalmağa memurdur. Ve anlar çıkmak lazım gelse, silahdar ve rikabdar elli akçe müteferrika olalar. Riayet olunursa bölük ağası ve çaşnigir başı ola. Ve sair oda oğlanı otuzbeş akçe ile çıka. Silahdar, kapucıbaşı dahi olmak vaki olmuşdur. Ve hazine oğlanı onsekizer akçe ile çıka. Katibler yirmi akçe ile bölüğe çıka. Ve kilar oğlanı onaltı akçe ile çıka. Ve ta’amı huzur-ı ali-şanıma kilarcıbaşı koya.(silahdar, merasimlerde padişahın kılıcını taşımak, diğer zamanlarda ise padişah silahlarını muhafaza etmekle görevli. Rikabdar, seferde padişaha refakat etmek ve özengi ağalarından biri bulunmadığı zaman padişahın özengisini tutumak. Çuhadar, alaylarda atla hünkarın arkasında gitmek ve padişahın yağmurluk ve diğer kaftan ve kürklerine bakmakla görevli. Tülbent oğlanı, padişahın sarıklarını ve çamaşırlarını muhafaza etmek ve seferde de taşımakla görevli.) 32. Bağçeye bir bostancıbaşı konulmuştur. Kayığa girildikte bostancıbaşılar kürek çeküb bostancıbaşı ayak dümen duta. (bostancıbaşı, saraya ayrılan esirler ve devşirme oğlanlarından bir bölümü sarayın bahçelerine bakmakla görevlendirilmiş ve bunlara bostancı denmiştir. Bostancıların bir kısmı, sarayın ve bahçelerinin inzibatını temin, bir kısmı padişahın kayıkçılığını ifa ve bir kısmı hem saray hem de camilere ait inşaat malzemeleri ile yakacak odunları getiren kargılarda kürekçilik ve tayfalık yapardı.) 33. Ve bayramlarda meydan-ı Divan’a taht kurulub çıkmak emrim olmuşdur. El öpüldükte vüzeram ve kadıaskerlerim ve defterdarlarım kafadarım olub duralar. Ve hocama ve müfti’l-enama ve vüzerama ve kadıaskerleime ve başdefterdarıma ve nişancıya kendüm kalkmak kanunumdur. Ve çavuşlar el öpmek kanunumdur. Ve ehl-i mansıbın hurde ehl-i mansıblarından alaybeği el öpmek kanunumdur. Ve müteferrika ulufe ile olursa l öpmek kanunumdur. Ve çaşnigir el öpmek kanunumdur. Ve zaim ve erbab-ı tımar el öpmek lazım değildir. Zaim müteferrikası yüzellibin akçe ile ise el öpmek kanunumdur. Ve altmış akçeden yukaru ve yetmiş akçe kadılar, el öpmek kanunumdur. Ve yirmi akçe müderris el öpmek kanunumdur. Ve küttabdan nefer olan reis katibleri ve defterhane katibleri, gerek katib oldukda ve gerek idde el öpmek kanunum değildir. Ve ehl-i mansıb olan muhasebeci ve yeniçeri katibi ve sipahiler katibi ve ruznameci el öpmek kanunumdur. Ve bilcümle Divan’a uzun yenli kaftan ile gelenler hace makamındadır. ( muhasebeci, artması sebebiyle baş muhasebeci denilen memur, aslında Rumeli muhasebecisidir. Devletin gelir ve giderleri tamamen bu makamın elindedir.) 34. Ve Cenab-ı şerifim sefer-i zafer-rehbere müteveccih olsa, yanaşmak vüzeramın ve kadıaskerlerimin ve defterdarlarımın kanunudur. Ma’zul beğlerbeğileri ve beğleri dahi davet edersem yanaşmak kanunumdur. Ve kendü develerim ve katırlarım ellişer katar katır vüzerama ve beşer katar katır defterdarlarıma versünler, zahirelerin götürmek içün. 35. Ve Cenab-ı şerifim ile kimesne ta’am yemek kanunum değildir. Meğer ki ehl-i iyaleden ola. Ecdad-ı izamım vüzerasiyle yerler imiş. Ben ref’ etmişümdür. 36. Ve sefer-i zafer-rehberim vaki oldukta rikab-ı hümayunumda solakbaşı ve peykbaşı yürüsün. Ve bir küçük sanduk ile ceyb harçlığı içün filori götüreler. ( filori, flörin denir. 11yy Floransa’da darbedilen altın paradır. 1478 Fatih tarafından bastırılan paraya da filorin dendiği görülmektedir.) 37. Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı alem içün katl etmek münasibdir. Ekser ulema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar. 38. İç oğlan ve Has Odam oğlanına yılda dört def’a kaftan verilsün. Üzerine çatmadan takye ve papuç verilsün. 39. Ve mühr-i şerifim vezir-i azamda dursun. Hazinem ve defterhanem mühürlemek ve açılmak lazım gelse, defterdarlarım huzurunda açılsun ve kapansun. Ve hazineme dahil ve hariç olan akçe, defterdarlarım emriyle dahil-haric olsun. BAB-I SALİS AHVAL-İ CERAYİM VE EHL-İ MANSIBA TA’YİN OLUNAN MAHSULAT VE ELKABLARI BEYANINDADIR 40. Evvela cerime kanda, gerek miri subaşılarına ve gerek ehl-i tımar subaşılarına üçbin akçe ola. Ve göz çıkmağa binbeşyüz akçe ola. Ve kol kırılmağa bin akçe ola. Ve baş yaruğuna elli akçe ola. 41. Ve bir kişi bir kişiyi fuhş ile söğse, şer’le ta’zır olunub, kırk akçe cerime alına. Ve bir kiş bir kişinin haremine nazır olsa yirmi akçe cerime alına. 42. Ve çavuş ve katib tımarı beğler zincirinden serbesttir., meğer umur-ı mu’azzama vaki ola. Ve havas-ı hümayunum kurası ve tımarları, beğler zincirinden serbesttir; götüri defterdarlarıma mahsusdur. Anların lazım olan hall ü akdi anlara müfevvazdır. Ve bana yarar has, defterdarlarım her kimde bulsalar, gerek vüzeramda ve gerek gayrıda, ellerinden alub yerine benim haslarımdan bi-hasıl olanları vereler. ( 100.000 akçe ve üzerindeki dirliklere has denir) 43. Ve vüzeram oniki kere akçe ile olalar, has ol mikdar ta’yin oluna. Ve anlara ayide benim rikab-ı humayunuma her nereden harac ve adet-i ağnamdan ve peşkeş gelürse, vüzerama ve defterdarlarıma dahi hisseleri gelsün. Ve beğlerbeğiler dahi on kere yüzbin oniki yüzbine varınca dahi versünler. Ekalli sekiz kere ile olsun. Ve defterdarlarıma has verilürse, altı kere yüzbin akçe olsun. 44. Eğer hazineden salyane verilürse, salyane alidir. Yüzelli binden ikiyüz kırk bine dek verilsün. Hazinemden vüzerama salyane verilürse, ikiyüzkırkbinden üçyüzellibin akçeye dek verilsün. Sair yüzyirmibin akçe verilsün. (salyane, tanzimattan önce bir kısım memur ve müstahdemlere yıllık olarak verilen ücretdir.) 45. Ve vezir-i azam te’kaüd istese, senede yüzellibin akçe verilsün. Ve beğlerbeğiler yüzbin akçe ile müteka’id olalar. Başdefterdar doksanbin akçe ile müteka’id ola. Ve sair mal defterdarları seksenbin akçe ile müteka’id olalar. Ve sancak beğleri altmışbin akçe ile müteka’id olalar. 46. Ve kızlarım evladından olanlara beğlerbeğilik verilmeyüb, ağır sancaklar verilsün. 47. Ve vüzerama otluğumdan kifayet mikdarı otluk verilüb, şehr emininden kifayet miktarı odun bahaları alalar. 48. Ve defterdarlarımın ayidesi havvass-ı hümayunumdan, gerek iltizam ve gerek emanet ile ümenaya verilen haslar, kaç yük ise başına bin akçe hakk-ı imza alalar. ve mutlaka hazine-i amireme akçe teslim olundukda, bin akçeden yirmi akçe kesr-i mizan alalar. Defterdarlara hizmet eden küttaba dahi hakk-ı kitabet alalar. Ve havvass-ı hümayunumdan a’şarından defterdarlarım zahirelerine mu’avenet edeler. Ve Cenab-ı şerifeme her yerden peşkeş gelse, vüzerama ve defterdarlarıma dahi hisse vereler. Ve cemi-i harac ve adet-i ağnamdan vüzerama ve defterdarlarıma vereler. 49. Ve kuzat bir sicilden ve hüccetten otuziki akçe ve suret-i sicilden oniki akçe ve imzadan oniki akçe alalar. Ve kısmet-i emvalden binde yirmi akçe ve nikahtan bikr ise otuziki, seyyibe ise onbeş akçe alalar. 50. Ve kadıaskerlerime hazineden günde beşyüz akçe ve yeniçeri ağasına günde dörtyüzelli akçe ve mir-i aleme yüzseksen akçe ve mir-ahura yüzeli akçe ve kapucıbaşılarına yüzellişer akçe ve bölük ağalarına yüzyirmibeşer akçe ve çavuşbaşına altmış akçe ve kapucılar kethüdasına altmış akçe ve cebeci ve topcubaşına ellişer akçe ulufe verilir. ( ulufe, Osmanlı devletinde maaşa verilen addır. Devlet memurları ulufeli ve ulufesiz diye ikiye ayrılır. Ulufesizlerin, tımar, zeamet veya has tarzında tahsilatları vardır. Yani bunlar maaşlarını doğrudan devlet hazinesinden değil de, devlete ait arazilerin vergi gelirlerini tahsil yoluyla almaktadırlar. Ulufenin miktarı yevmiye olarak takdir edilir, bazen şehri bazen da üç ayda bir yani yani yılda dört taksit şeklinde verilir. ) 51. …… FATİH SULTAN MEHMED’İN UMUMİ OSMALI KANUNNAMESİ HAZİHİ SURET-İ KANUN-I PADİŞAHİ SULTAN MUHAMMED BİN MURAD HAN TABE SERAHULLAH EL-FASL’ÜL EVVEL Fİ’Z-ZİNA VE DEVAİHİ 1. Eğer bir kişi zina kılsa, şeriat huzurunda sabit olsa, ol zina kılan evlü olsa ve dahibay olursa ki, bin akçeye dahi ziyade gücü yeterse, cürm üçyüz akçe alına. Evsat’ül-hal olursa kim, altıyüz akçeye malik ola, cürm ikiyüz akçe alına. Andan aşağı gücü yeterse, cürm yüz akçe alına. Andan dahi aşağa hallü olursa, elli akçe, andan dahi aşağa ki, gatette fakir’ül hal olursa, kırk akçe cürm alına (Tazir cezalarının alternatifli olması ve hakime takdir hakkı tanıması şeklinde esaslar aynen tatbik edilmiştir. 1-Bay veya Gani, msülüman zengin veya gayri müslüm zengin olarak farklı tarifler vermiştir. 1- orta halli veya evsat’ül-hal 3- yoksul 4- fakir’ül hal veya gayet fakir) 2. Eğer zina kılan ergen olursa, bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse, cürm yüz akçe alına. Eğer orta hallü olursa, altıyüz akçeye gücü yeterse, elli akçe cürm alına. Andan aşağa dörtyüze gücü yeterse kırık akçe: gayet fakir olsa otuz akçe cürm alına. (ergen, bulüğa ermeiş bekar erkek) 3. Eğer avret zina kılsa, şeriat katında sabit olsa, gani olsa er kınlığın vere. Orta hallü yahud fakir olsa, erenler gibi olur: kınlığın vere. (Kınlık, cürm yani para cezası demek. Erkınlığı, erkeklerin verdiği kadar para cezası manasını ifade eder. Kın kelimesi, para cezası veya tazminat manasında kullanılan eski Türkçe bir kelimedir.) 4. Eğer avretin malı olsa, eri kabul eylese, köfte-hor kınlığı yüz akçe vere. Yoksul olursa elli akçe; gayet fakir olursa kırk ya otuz akçe cürm alına. (köftehor kınlığı, kelime manası köfte yiyen ve şarlatan demek olan köfterhor kelimesinin buradaki terim manası, bir kadının yabancı bir erkeği evine kabul etmesi suçunun tazir cezası olarak takdir edilen para cezasına denir) 5. Eğer avret pezevenklik eylese, kadı ta’zır ura, ne kadar ma-yerah, Ağaç başına bir akçe cürm alına. (ma-yerah, takdir ettiği kadar demek) 6. Eğer zina eden kız olursa, onun cürmi ergen gibi ola; azlıkda ve çoklukda ana itibar edeler. 7. Eğer biregunun evine girse, zina kasdına olursa, evlü cürmin vere. Eğer ergen ise ergen cürmin vere<. Ol zina eden gibi. Yukaru tafsil üzere ki beyan olundu. (biregü, bir kimse veya başkası manasına gelen Türkçe kelime) 8. Eğer kul-karavaş zina kılsa, hür ve hürrenin nısfın vere. Adet cihetince bayağılayın, baylıkda ve yoksullukda. (tamamen İslam hukukuna göre tanzim olunan bu maddede, kölelerin cezası tespit olunmuştur. Kul erkek köle, karavaş ise cariye yani kadın köle manasını ifade eder. Karabaş da denir.) 9. Eğer biregunun avretin öpse yahud dilese yahud yapışsa, kadı ta’zır ura. Ağaç başına bir akçe cürm alına. 10. Eğer bir avret veya kız bana zina kıldun dese, er inkar eylese, bu mezkurların sözüne itibar olunmaya. Ere and vereler; avret kadı tazır ura. İki ağaç bir akçe cürm alına. Eğer avrete er ben sana zina kıldım dese, avret münkire olsa, avret and içe.Ere kadı tazır ura. İki ağaca bir akçe cürm alına. 11. Eğer bir kişi zinayı bilse, gelüb kadıya demese cürm yok. Amma uğruluğun bilse, gelüb demese onbeş akçe cürm alına EL-FASL’ÜS-SANİ Fİ’T-TEDARÜB VE’T-TEŞATÜM VE’L-KATL (karşılık dövüşme, sövüşme, adam öldürme) 12. Eğer iki kişi biri birine yapışsa yakasın yırtsa, kadı döğsün, cürm yok. Eğer birbirinin sakalın ve saçın yolsa, kadı katında sabit olsa, gani olsa cürm yiğirmi akçe, fakir olsa on akçe alına. Ve baş yarılub kan çıksa otuz akçe alına. Eğer kemik çıksa, otacılu olsa, ol baş yaran bay olub bin akçe dahi ziyadeye gücü yeterse, cürm yüz akçe alına.Eğer ikiyüze gücü yeterse elli akçe, fakir olursa otuz akçe cürm alına (otacılu olmak, hekim olmak, hekime muhtaç olmak. Otacı, Uygurca kelime) 13. Eğer adam öldürse yerine kısas etmeseler, kan cürmi, bay olub bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse dörtyüz, eğer altıyüze gücü yeterse iki yüz akçe, andan aşağı hallü olursa yüz akçe ve fakir olursa elli akçe alına (adam suçunun para cezası demek olan kan cürmi, kısas cezasının tatbik edilmeme şartına bağlanarak, para cezasının tazir cezası olduğu belirtilmiş) 14. Eğer kişi ok ile yahud bıçağıle ursa, yaşlu olub döşeğe düşerse, ol uran bay olub bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse cürm ikiyüz akçe, eğer orta hallü olursa yüz akçe, eğer fakir olursa elli akçe cürm alına. EL-FASL ÜS-SALİS Fİ ŞİRB’İL-HAMRİ VE’S-SERİKATİ VE’L-BÜHTAN 15. Eğer biregu hamr içse, Türk veya şehirlü olsa, kadı tazır ura. İki ağaca cürm alına. 16. Eğer kaz ya ördek uğurlasa, kadı tazır ura; iki ağaca bir akçe cürm alına. Eğer koyun veya kovan uğurlasa, cürm onbeş akçe alına. Eğer yancuk veya destar ağurlasa, elin kesmüle olmaya, kadı tazır ura. Ağaç başına bir akçe cürm alına. Eğer sığır uğurlasa, elin kesmeyeler; gani olub bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse cürm yüz akçe; evsat’ül-hal olursa elli akçe; fakir olursa kırk y otuz akçe alına. Eğer at uğurlasa, elin keseler; kesmezlerse ikiyüz akçe cürm alına. Eğer biregunun tahılın ve akçesin uğurlasa, gani olsa cürm kırk akçe; orta hallü olursa yiğirmi akçe; fakir’ül hal olursa on akçe alına (hırsızlık nisabına ulaşınca el kesme (hadd-i sirket), ulaşmazsa tazir cezası gündeme gelmektedir. Uğurlamak, hırsızlık yapmak) 17. Oğul atasından ve ata oğlundan, kardaş kardaşından ya er avretinden ya avret uğurlasa, kadı tazır ura. Ağaç başına bir akçe cürm alına 18. Eğer biregunun gözün ya dişin çıkarsa kasdile, kısas etmeseler, gani olsa cürm ikiyüz akçe alına: evsat’ül-hal olursa yüz akçe; edna hallü olursa elli ya kırk akçe; gayet fakir olsa otuz akçe cürm alına. 19. Sağır oğlancıklar savaşsalar cürm yokdur 20. Yer tapusı bir ev yerine çokı elli akçe, andan aşağı kırık ya otuz akçe, fakir olsa yiğirmi ya on akçe alına (sipahi, kendi razası ile arazisini terk edip tekrar geri dönenlerden belirlenen meblağlarda yer tapusı alır) 21. Ve gerdek değüri, a’lası altmış, evsat’ül-hal olursa kırık ya otuz akçe, fakir olsa yiğirmi ya on akçe alına (gerdek değeri, resm-i arus demektir) 22. Koyun resmi kim alınur; üç koyun bir akçe alına 23. Ve süvari güçle riayetten kovsa, gerü yerine gelicek tapu almaya. Dahi kendü kosa gitse ya bir yıl yerin ıssuz kosa, ihtiyar süveri elinde ola. Ra’iyyet ki kendü gide, damı ve çulı süvarinin ola. Süvari kovsa, damı ve çulı ra’iyyetin ola. 24. Çaçdan uğurlasa, uğurladığın beğlik içün alalar. (Çaç, harman yerinde samandan pak olmuş gale yığını) 25. Ve süvari çiftliğinden ziyade yer dutmaya; ra’iyyet yerine riayete vere. Türk yerinden boz yerden çiftilik eden,artık Padişah destursuz yer dutmaya. Artık riayetin yerin dutarsa, yoksullara il hakkın vere (il hakkı, memleket-vilayet, halk-ahali-yabancı-başkası, dost-hısım-akraba ve oba-aşiret manalarını ifade eder. Buradaki il-hakkı, başkasının ve reayanın hakkı manasınadır.) 26. Eğer yabanda sığır veya yund veya koyun bulsalar, kığırtmasalar, bay olursa cürm otuz akçe; evsat’ül hal olursa yiğirmi akçe; fakir’-ül hal olursa on akçe alına. Eğer kığırtsalar, ıssı bulunmasa, kadıya vereler; kadı saklada. Kığırtduğından sonra yiterseler cürm yok, emr-i şer ne ise öyle ola. (yund, kısrak demek) 27. Eğer yoldan geçerken yoğurt ve etmek alsa, kadı ödede, tazır ede. Ağaç başına bir akçe cürm alına EL-FASL’ÜR-RABİ KANUN-I SULTAN MUHAMMED HAN 28. Bir çift (üç) hizmet (veya) üç akçe vere 29. Bir orak ve bir döğen ve bir kanlı odun boyunduruk resmi iki akçe vere. Bu yedi kullukdan ötürü akçe alınsa, yiğirmi iki akçe alına 30. Ve bennakden üç veyahud altı veya dokuz akçe alına 31. Şehirde ve ilde bağdan onda alına. Tahtacı ve ağaçcı hasılından yılda yiğirmi akçeden bir akçe alına 32. Çerçi ve arabacı ki, sanatı arabacılık ola, çifitn boza, yılsa iki müd miktarı ekini ekmeye, tuz ve gayrı nesne getüre, süvarisine elli akçe vere. Eğer çiftin bozmasa ki, evvelki gibi iki müd mikdarı ekin ekeler, çerçilik edersin deyü nesnesin almayalar. Heman bayağılayın adet üzre öşrin ve raiyyet resmin vere. Amma şehirdeki araba işleden sanat ehli nesne vermeye. Eğer Hstalıktan veya pirlikden zayıf olub veya katı yoksullukdan gücü yetmediğinden ötürü çiftin bozsa, çerçilik ve arabacılık ve tahtacılık edersin deyü üşendirmeye. Elindeki yerin süvarisi ala, gayrı kişiye vere. Andan vere. Andan bennak resmi alına. Ve dahi tatara ve yörüğe bu adet yokdur; zira ki bunlar eşkincidür. (Müd, bir ağırlık ölçüsüdür. Raiyyet resmi, mücerred resmine bazen bu ad verilir. Tatar, Osmanlı devletinde posta işlerini yürütenlere denir başarındaki amire tatar ağası denir ) 33. Bir kişi bargiriyle kisb etse yıldaon akçe vere Şehirdeki nesne vermeye. 34. Süvari degüri, elli beş koyunda bir koyun alınur. Nısfı subaşınındur. 35. Ve hububatdan öşür ve salarlık on müdde beş akçe alına. Ketanden yüz demedde on demed onda üç demed salarlık ve humsin alalar. Amma ketan yumuşadıvereler. Panmuk öşri ledrede on ledre, onda iki buçuk ledre salarlık alına. (hums, beşte bir manasında. Ledre, Osmanlı devletinde ledre (lorda) denilen ağırlık ölçüsünün iki çeşidi vardır) 36. Ve çeltükçinin ki çiftçi ola, yerlü gibi yedi hizmet vermeye, süvari üç hizmet ala; bulunmazsa altı ya dokuz akçe ala.(çeltükçi, pirinç yetiştiren çiftlik sahibleri ve ayrı bir sınıftır.) 37. Ve koyun erinün kanğısı eşküne eşerse, ol eşenden salarlık alınmaya, yamaklarından alına. Ve tatarun çiftlüsünden üç kulluk ve galesinden onda ve salarlık alına, çiftsüzüne kulluk yok 38. Ve süvarinin raiyyetinden hasıl olan kınlığın yarısın subaşı ve yarısın süvari ola. Amma gerdek degürin tamam süvari ala. Süvarinin kızı çıksa, gerdek degürin tamam subaşı ala 39. Ve kadim kara müsellem ve şimdiki müsellem ve raiyyet olan yaya dahi bu resme tabi ola. (müsellem, Türklerden teşkil olan ulufeli süvari askerlere denir. Yeniçeri ocağı kurulunca, bunların da nizamı bozulunca, ulufelerine bedel kendilerine Anadoluda çiftlikler tahsis olunmuştur. Yaya, piyade denir. Yeniçeri teşkilatından sonra önemini kaybetmiştir ) 40. Ve her şehrin tevabi’indeki köyler, eğer süvari şehirde olursa, ondaların şehre iletdürivreler. Köyde olursa anbarına iletdürivereler. Yemişden ve meyveçeden ve gönülden ve zağferandan onda bir alına; salarlık yok Ve bir yerde ki sazlık ve ot olsa, evvelden nice olıgeldiyse gerü öyle ola. (gönül, günlük denilen bir buhur çeşididir) 41. Ve kovanda öşür, eyülü ve yatlu olur, onda bir alına (eyülü ve yatlu, iyisi ile kötüsü ile yani karışık demektir). 42. Dolap değirmeni, bir gözüne Edirne müddiyle bir müdd tahıl, yarı buğday ve yarı arpa alına. Ve karaca değirmenin bir gözüne yıl tamam yürüyenden bir müdd, altı ay yürüyenden buçuk müdd, dahi az yürüyenden bu hisab üzre Edirne müddiyle yarı buğday ve yarı arpa alına. Ale’l-munasafe alına. Ve yel değirmeni dahi yılda buçuk müdd tahıl, yarı buğday yarı arpa ale’l-münasefe Edirnemmüddiyle vere. 43. Ve tatar ra’iyyet ki, yer duta, yılda bir çift, bir ortak ve bir kanlı (kağnı) odun verirmiş. Amme eşkünci vermezmiş. Gerü ol kanun üzre mukarrer ola. 44. Koyunlu yerlü ve Yörük, yayla ve kışla hakkın vermeye. 45. Ve bir ra’iyyet ki, yer duta, elindeki mu’attal koyub gayri süvari yerinde ekerse, iki onda vere: bir ekdüğü yer içün bir mu’attal koduğu yer içün. Amma süvarinin ra’iyyete verecek yerleri olmasa, ra’iyyete gayri yerde ekse, heman yerlisine adet üzre öşrin vere. Ve ra’iyyet süvarisine heman bir def’a ev yapıvere, ol süvari çıkub sonra ne kadar süvari gelürse, ol çıkan süvarinün ra’iyyet yapıverdiği evi ola, ziyade ra’iyyete ev tekrar yapdırmaya 46. Ve köyde oturan sanat ehli, cüllah ve derzi ve pabuçcı ve demürci ve kömürcive bunların emsali ve gayrı yılda üç hizmet veya üç akçe vere. Ziyade sanat ehlidür deyüb güçile iş işletmeyeler ve te’addi edüb nesnelerin almayalar. Meğer ki il narhına razı olub iradetiyle işleyeler. Filcümle yoksullardan zikrolunan gibi kanunname mücebince haklarına aldıklarından sonra, atların ve kanlıların güçile ulak dutmayalar ve kendülere güçileniş işletmeyeler 47. Ve bac babında Müslüman eğer taşradan gelüb kepe ve kepenek ve gön ve bal ve yağ ve bunlara benzer he ne kim varsa getürüb satsalar, kırk akçeden bir akçe alına. Ve kumaş yükünden ve bez, iplik, çuha, kmeha, kirbas, kalay, kurşun ve bunlara benzer her ne gelse satılsa, bir yüküne iki akçe alına. Ve turunç yemiş yüküne bir akçe ve bol olıcak iki üç yüküne bir akçe alına (bac, burada pazarda ılınan örfi vergi: kepe, bir çeşit nebatın başı: kepenek, keçeden yapılan kolsuz çoban yağmurluğu: kemha, bir çeşit ipekli kumaş: kirbas, bir çeşit bez) 48. Ve gelen giden sekbandan ve kullardan ve doğancılardan ve at oğlanından ve içliden ve gayrıdan göreler; kağnısının elinde hükm-i hümayun içinde yemden ve yiyecekden ve ulakdan ve gayrından her ne emr olınursa, emr olunan emir olduğı gibi vereler, ziyade te’addi etmeyeler. Ve illa nesne emr olmadıya heman onda vereler. Her hacet olursa yanında satun alsun, kimsere te’addi edüb emr olmadık nesneye dahl etmeyeler. Eğer emr olmadık ederse, dergah-ı mu’allaya ilam ederler, hakkında geleler, bir kimesneye nesne etmeyler (sekban, kelime manası köpek muhafızı demektir. Halkk seymen der. Osmanlı devletinde piyadelere ilk dönemlerde sekban denmiştir). 49. Bir kimesnenin atı ya öküzü ya kısrağı ekine girse, davar başına beş akçe cürm alub beş çomak: buzağu girse bir akçe bir çomak: koyun girse iki koyuna bir akçe alub bir çomak uralar. Amme evvel hüccet edeler. Hüccet ettiklerinden sonra eslmeyüb davarlarına tımar eylemezlerse ki ekin inde buluna ve ekine ziyan eylemiş ola, bu resme göre cürümleyüb çomak uralar ve ziyanın ödedeler; tehdid oluna, davarlarına tımar edeler, ekine ziyan etdirmeyeler. Eğer köy yanında yahud köyler arasında ya davar arasında, suvadında veya suvad yolunda ekin olsa ki davar uğrağı ola anun gibiye avlağu edeler. (avlağu,çalıdan yapılan çit) 50. Hiç aferide ayrıksı etmeye. Her kim kainen men kan bu kanundan tecavüz ederse, itaba müstahik olub suçlu ve günahkar olur. Şöyle bileler; bu kanunun muhakkak bilesiz. KANUN-I YÖRÜGAN 51. Yiğirmi dört kişiden biri eşkünci, üçi çatal, yiğirmisi yamak ola. Ve mezkur eşkünci kendü cebelü gönderi demirde ve yeleninde, okında, yayında, kılıcında, kalkanında eksük olmayıb müretteb ola. Ve on eşkğncinin bir orta bargiri olub bir tenkturi ola. Yörükler eşküncisi çatalı yamakları, arpa ve saman salmak ve hisar yapmak ve gayrı avarıza karışmaya ve eşküne eşen etdüği yıl salarlık vermeye, şöyle bilesiz. (burada Yörükler kanunun esasları vaz’edilmekte) KANUN-I CEBELÜYAN BA KANUN-I MÜZEVVEC-İ GEBRAN 52. Her müzevvec kafir ispenç içün süvarina yiğirmi beş akçe vere. Ve haraca yarar oğlanına dahi tamam ispençe. Ve duldan ki çift olmaya yılda altı akçe. Ve süvari evinde kullanmaya ve iplik eğirtmeye: meğer ki ücretiyle işlede ve süvari hasıl yazılmış 53. Beğlik varsa, raiyyetleri ol beğlik bağa yılda üçgün işlede. Ve bağ olursa şıra hasıl yerde, eğer şehirlerde ve eğer köyde, subaşı ve ğer süvari iki ay menapolye duta. Süci sata narhdan. Güçle kafirler üzerine dökmeye. Subaşı veya süvari sücisin staraken hiçbir kafir sücisin satmaya ve açmaya. Fuçısın ve küplerin mühürleyeler vebunların şiresi satılmayınca hiç kimsenin şiresini satmayalar. Bu iki ay içün menapolye yılın her ayın ihtiyar ederse dutsun, ol kafirden alduğı onda ol aylarda satalar. Eğer subaşının ve eğer süverinin bu iki ayda sücisi artsa, kafir üzerine güçle dökmeye. Meğer kim kafir il narhına razı olai ol vakit döke. Ve şirede eğer şehirde ve eğer köyde yüz medrede on merde onda üç merde salarlık alına. Ve kafir fıçısın açub sücisin satsa, Edirne medresiyle elli medrede bir merde alına. Ve aşradan satılmak içün süciden fuçı başına onbeş akçe alına. 54. Ve kovandan eyülü yatlu on kovandan bir kovan öşür alalar. 55. Ve donuz ki yabanda yürüye ya sığırle güdüle, ikisinden bir akçe alına. Evde kümeslerde boğazlanmak içün beslenenden birine bir akçe alına. 56. Ve kafirler koyun resmi ki alınur, üç koyuna bir akçe alına ve müslümanlar gibi. 57. Ve gerdek değeri Müslümanların gayet bayında altmış akçe alına, Hüdavend-i a’zam haraç görenlerin nısıf ola. Gayetde bayının atası validesi Tabe Serahüma zamanında berü otuz akçedir. Andan aşağısı yiğirmi akçe ve andan aşağa ki gayetde fakir olan on akçedir. 58. Ve urup baş yarmak ve kılıç bıçak ve ziyan ve gayrı niza’lu nesnelerden ki, kadı katında sabit ola, baylık ve yoksullukda Müslümanlar kınlığına nazar oluna: anın nısfı hüküm ola, ta ki haraçgüzarlar zayi olmaya. 59. Ve derziden, cüllahdan ve kürkçiden ve papuçcıdan ve at işledenden ve gayrı sanat ehlikafirden, yiğirmi beş akçe ispençe aldıktan sonra, bunlar sanat ehlidür deyüp nesnelerin almayanlar, üzerlerine iş güçile bırakmayanlar. Meğer ki kendüler il narhına razı olalar, ol vakit işleyeler. 60. Ve bac babında Müslümanlar ve eğer kafir ki, taşradan gelüb kepe ve kepenek ve gön ve bal ve yağ ve bunlara benzer ne olursa satılsa, kırk akçede bir akçe alına. Ancak kumaş yükünden bez ve iplik ve çuka ve kemha ve ketan ve panmuk ve kalay ve kurşun ve bunlara benzer ne varsa iki akçe alına. 61. Ve Eflakden ve islambol’dan her ne gelse, yüzden iki akçe alalar. Ve turfanda yemiş yükünden bir akçe alalar: bol olıcak iki üç yüküne bir akçe alalar. Ve çıranun yükünden ki onbeş akçeye satılsa, bir sorti veyahud bir pare çıra alına. Eşek yük odundan bir odun alalar: kapucı şehirden gelib giden beğ kulına. Ve sığırdan iki akçe alına, iki başdan. Ve bir esir satılsa, iki başdan dört akçe alına 62. Kapandan tartılan davardan bir kantar davardan iki akçe alına: bir akçe satandan ve bir akçe alandan alına. Ve bir araba tuzdan sekiz akçe alına. Ve bir araba pirinçden sekiz akçe alına. Ve bir araba koyun dersi gelse beş akçe alına ve at yükünden iki akçe alına. Ve bir yük kepenekden iki akçe alına. 63. Eflak2dn ve İslambol’dan ve Firenk’den gelse, yüzde iki akçe alına. Firenk’den Dubrovnik’den gelinçeden sonra, şunun üzerine mukarrer oldu ki:…Dubrovnik kafiriyle muamele şöyle olursa Padişah adeti üzerine:…bir yük kumaşdan iki akçe alına 64. Ve taşradan koyun gelse boğazlansa, iki koyuna bir akçe alına ve yerlü kasab getirse boğazlarsa, dört koyuna bir akçe alına. 65. Taşradan tacir koyun getürse, İslambol’da nesne satsa getürüb iki koyundan bir akçe alına: ayak bacın deyü alına. Ve sınurdan taşra satsa, akçesin gelüb şehirde satsa, satan tacirden bacın alalar. bir sığır boğazlasalar bir akçe alalar. 66. Mülk satılsa yani bağ ve değirmen ve bağçe veya evler ve dükkanlarda bac yokdur. Ve köyler her ne satılsa bac yokdur. 67. Ve eğer bir kişinin atı ve kısrağı ve öküzi bir ekine girse, davar başına beş akçe cürümleyüb davar başına beş çomak urıla. İnek girse dört çomak urılub dört akçe alına ve buzağu veya koyun girse, ekine bir akçe vere ve bir çomak oralar. Karacanavar girse iki akçe cürm alalar ve iki çomak uralar: evvel hüccet edeler: hüccet etdikten sonra eselemeyüb davarlarına timar etmezlerse ki tahıl ve terike içinde bulalar ve terike ziyan etmiş olalar, bu vechile cürm edeler ve olan ziyanı ödedeler ve her kişi bir davarına timar ideler: Müslümanların ve kafirlerin treikesi ve ekini harab olmaya (karacanavar: domuz demek, tereke: mahsul ve ürün demek) Tahriren Fi Evahir-i uhra’l-Cumadeyyen Senete Selasin Ve Tis’in Ve Semanemie (893H) TAPU-TAHRİR KANUNU (KANUNNAME-İ KİTABET-İ VİLAYET) Fatih devrine ait kanunnamelerin en önemlilerinden bir de tapu tahriri kanunudur. Türk hukuk sisteminde bilinen ilk tapu kanunu olduğu gibi dünyada da ilk tapu kanunu özelliğine haizdir. Ayrıca tapu tahrir defterinin nasıl kaleme alındığını bütün tafsilatıyla düzenlemektedir. Fatih devrine iat olduğu tahmin edilmektedir. Bir kısım araştırmacılar I. Murat zamanında Timurtaş paşa tarafından hazırlanmış olabileceğini belirtmişlerdir. (FOTOKOPİSİ ALINDI)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder